Demokratik Ülkelerde, Anayasalar rejimin temeli ve teminatıdır.
Yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı uygulamalarında, Anayasal Çizgiye Uyum bakımından denetler ve gözetler.
Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın gözetim ve denetim merciidir.
Siyaset Kurumuna seçtiğimiz Milletvekilleri, Adaylık sürecini tamamlayan Devlet Memurları, Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta Kademesi, hatta nüfus memuru bile asaleten görev almadan önce Anayasaya bağlılık konusunda yemin eder.
Radikal yapılanmalar hakkında açılan kapatma ve mahkumiyet kararlarına baktığınız zaman, “Mevcut Anayasal Düzeni yıkmak” ağır bir suç olarak nitelendirilir ve doğru olan da budur.
Ayrıca, Anayasa’nın kendisine yüklediği görev ve sorumluluk çizgisini aşan kararlar alan kişi ve kurumlar da, uyarılır gerekirse soruşturmaya uğrar, yargılanır.
Kamu görevlisine, ‘Kaynağını Anayasadan almayan hiçbir emir ve talimatı uygulamak zorunda değilsin’ denilir ve doğru olan da budur.
Siyasetçi de, seçildiği göreve başlarken seçildiği Anayasal değerlere bağlı kalacağına namusu ve şerefi üzerine söz verir milletin huzurunda. Söz vermekle kalmaz ant içer, cari ismiyle yemin eder.
Yani göreve getirildiğiniz Anayasal Esasları beğenmemek, bunları değiştirelim demek, edilen yemine ters bir durumdur.
Zira Anayasalar, sadece sizin gibi düşünenlerin değil, sizinle aynı fikirde olmayanların da yaşamasının, düşünmesinin, düşüncesini savunmasının güvencesidir.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Partili Cumhurbaşkanlığı Sisteminin daha etkin ve verimli hizmet edebilmesi için Anayasa Mahkemesi ve Anayasanın ve Sisteme uygun hale getirilmesi gerektiğini dile getiren uzun bir Twıtter Mesajı ile görüşlerini duyurdu.
Diyor ki, özet olarak Sayın Bahçeli;
“ Anayasa Mahkemesi yeni hükümet sisteminin doğasına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılmalıdır. “
Gerekçesi ise, 2017 yılında yapılan Anayasa Değişikliği ile hayatımıza giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi.
Zaten yapılandı kurumlarımız Sayın Bahçeli, yeni sisteme göre.
Haddine miydi, Yüksek Yargı Mensuplarının, iktidar erki ile çay toplamaya gitmeleri.
Ya da, yargı yılı açılış törenlerinin Ak Saray’da yapılması.
Ama derseniz ki, “Tamam İstanbul’da bizim parti kaybetti, ancak Boğazların yönetimini ben üzerime devralıyorum” diye, müsaade edin de ona da Yüksek Mahkeme ‘Olmaz’ desin.
Bu gün güzel ülkemin yaşadığı en büyük sorunu değil mi, kaynağını Anayasadan almayan uygulamaların, kararların olağan hale gelmesi.
Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı sıkıntıların en temel sorunu, Askeri Vesayetler sonrasında hazırlanan ve bana göre de yeterince Demokratik olmayan Anayasalardır.
Ama unutulmaması gereken bir nokta var ki o da, ‘Bu günkü Anayasaya Türk Milleti’nin yüzde 92’si evet dedi.
O halde yapılması gereken, ülkedeki tüm siyasal yapıların ortaklaşması ile oluşturulacak yeni bir Anayasa üzerinde çalışmaktır.
Öyle bir Arayasa metni çıkmalı ki Türkiye Büyük Millet Meclisinden, halkın yüzde yüzünün desteğini alsın.
Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmek ve alacağı kararlar öncesi ‘Bu karara iktidar ne der’ dedirtmek yerine, çağdaş, demokratik ve laik bir Anayasa için çağrıda bulunmak millet nezdinde daha çok ilgi görür.
Ve asıl sıkıntı nedir biliyor musunuz?
Türk Milleti’nin çok büyük bir bölümü, 3,5 yıl önce değişen mevcut yapının tutmadığı görüşünde.
Bunu göstermek için de 2023 seçimlerini adeta iple çekiyor.
Yapılan kamuoyu yoklamaları, Türk Milleti’nin, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini benimsemediğini net şekilde ortaya koyuyor.
Sadece koymakla kalmıyor.
Bu sistemi öneren, uygulayan siyasi yapılara da sandıkta can yakıcı bir ceza kesmeye hazırlanıyor.
Buna karşılık, güçlendirilmiş parlamenter demokrasi söylemlerini ise oldukça ciddiye alıyor ve bu söylemi dile getiren siyasal yapılara dikkat çekici bir yönelim var.
Benden söylemesi..