Sevgili vatandaş, 2020 yılında Türkiye’nin enflasyonu kamuya göre, yani bizim vergilerimizle maaşını alan Türkiye İstatistik Kurumu yöneticilerine göre yüzde 14.6.
Ama bağımsız bilim adamları tarafından oluşturulan Enflasyon Araştırma Grubuna göre yüzde 36.72.
Aradaki fark yuvaklar yüzde 22.
Emekliye, Memura verilen ücret zammı, TÜİK’in hesaplamalarındaki enflasyon rakamlarına göre belirlendi.
Enflasyon Araştırma Grubuna göre belirlenecek olsaydı 2021 ücret zamları, yüzde 22 daha yüksek olacaktı.
Hesap bu kadar basit.
Matematik bir bilim dalıdır.
İşlemde hata yaptığınızda, bu durum işlem sonrası sağlamada ortaya çıkar.
Yani iki kere ikiyi beş olarak da, üç olarak da hesaplayamazsınız.
Enflasyon Araştırma Grubu, bağımsız bilim adamlarının oluşturduğu bir yapı dedik.
İşleri araştırma yapmak.
Kimseye yaranma, kimseye şirin gözükme gibi bir kaygıları yok.
Zaten öyle olmasaydı, şimdiye kadar ‘Algı oluşturmaktan’ haklarında birkaç dava birden açılırdı..
Ama TÜİK öyle değil.
Başındaki adamı Sayın Cumhurbaşkanı atıyor.
Başındaki adam da tüm çalışanların kaderini elinde bulunduruyor.
Dolayısıyla, TÜİK gerçek rakamları değil, verilmesi istenen rakamları bize sunuyor.
Zira ortada koltuğu korumak kaygısı var.
Demek ki, çalışan kesim olarak, demek ki emekliler olarak, iktidar bizim cebimizden sadece 2020 yılında yüzde 22 oranında paramızı kesmiş.
Ya da şöyle söyleyelim, “Kamu rakam oyunları ile bize vermesi gereken parayı yüzde 22 daha az ödeyecek..”
Daha da yalın hale getireyim.
Eğer, Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubunun verilerine uyulsa idi, emekli Ali Amca yüzde 8.36 yerine 1 Ocak’tan itibaren yüzde 30.36 ücret zammı olacaktı.
Şimdi anladınız mı, bir çok üniversiteye, son olarak Boğaziçi Üniversitesi’ne süzme partili rektör atama çabalarının altındaki nedeni.
Halkından gerçekleri gizleyen iktidarlar, sadece ülkemizde değil dünyanın bütün otoriter veya yarı otoriter rejimli ülkelerinde, önce düşünen beyinlere pranga vurmak onları yok etmek, sindirmek ister.
Düşünen beyinleri bir ara bulmak için ise gideceğiniz ilk mekan üniversitelerdir.
Zira üniversitelerde, bilimin namusunu kendi namusunun üzerinde tutan insanlar vardır.
Onlar, önlerine konulan ve dile getirilmesi istenen yalanları değil, bilimin ışığında aydınlanmış, sağlaması yapılmış gerçekleri dile getirmekle yükümlü hissederler kendilerini.
İşte ondan yırtınıyoruz, “Camiye, okula, kışlaya ve adliyeye siyaseti sokmayın diye.
Eğer bu yapıların bağımsızlığını koruyabilseydik ne olurdu bak anlatayım;
Kendisine yüzde 8.36 zam reva görülen Emekli Ali Amca, bir şikayet dilekçesi hazırlar, Adliyenin kapısını çalar ve “TÜİK’in hatalı hesaplaması yüzünden yüzde 30.36 olması gereken ücret zammım yüzde 8.36’da kalmıştır. Yüce Türk Adaletinden, gasp edilen hakkımın verilmesini, maaş artışımın yeniden hesaplanmasını istiyorum” derdi.
Dilekçesinin ekine de, Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubunun enflasyon verilerini eklerdi.
Mahkeme ise, rektörü iktidar tarafından değil, üniversite kadroları tarafından belirlenen üniversiteye yazı yazıp, ülkedeki gerçek enflasyon oranının tespiti için bilirkişi talep ederdi. Bu bilirkişi heyeti, bu alanda çalışma yapar, kurumlardan ellerindeki bilgileri ister ve emekli Ali Amca’nın alması gereken ücret zammına karar verip mahkemeye bildirir, mahkeme de uygulanması için iktidara talimat verirdi.
Tabii bunun gerçekleşmesi için, yasama yürütmeyi, yargı ise yasamayı denetleyebilmeli, bağımsız üniversiteler, bağımsız bilim ise yargıya rehberlik edebilmelidir.
Ama bizde kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler birliği oluşturulduğu için, ne emekli Ali Amca hakkını arayabilir, ne mahkeme gerçek enflasyon rakamlarını üniversiteden sorar, ne de sorsa bile üniversite TÜİK verileri dışında bir veriyi mahkemeye sunabilir.
Demek ki neymiş;
Demokrasinin sağlıklı işlemediği rejimlerde elinizden ekmeğiniz alınsa bile, hakkınızı arayamazsınız, aramaya kalkışırsanız da, başınıza olmadık işler gelir.