Bir yılı aşkın zamandır işiniz yok.
Giyim-kuşam, seyahat, kitap gibi zevkleri bir kenara koydunuz, ama elektrik, ama su, ama doğalgaz, ama iletişim faturaları hem cebinizi, hem de canınızı yakıyor.
Üstüne bir de gıda.
Mahalle Bakkalına açtırdığınız veresiye defterindeki sayfa neredeyse doldu.
Ay ay erteliyorsunuz bakkal borcunu.
Bir sabah, bakkalın önünden geçerken bir yazı ilişiyor gözünüze;
“Bakkalımızdaki veresiye defteri satın alınmıştır, kimsenin borcu kalmamıştır..”
Araştırıyorsunuz, altından kentin belediye başkanı çıkıyor.
İşte budur Sosyal Belediyecilik.
Her ay düzenli olarak yatırmanız gereken doğalgaz faturasını 2 ay üst üste yatıramadınız, doğal olarak işletme gelip kesti.
Ödeyecek paranız yok.
Aldığınız piknik tüpünde yapıyorsunuz, günde 1 öğün yemeği.
Bir sabah bakıyorsunuz, doğalgazınız açılmış, hem de hiç tanımadığınız, adını bile duymadığınız biri, sizin askıdaki faturanızı ödemiş.
Araştırıyorsunuz, belediyenin bu ödemeye aracı olduğunu öğreniyorsunuz.
“İşte budur gönül belediyeciliği..”
Yaşlısınız, sağlığınız elvermiyor.
Belki de berbere gidecek paranız yok.
Saç-sakal birbirine karışmış.
Bir sabah kapınız çalınıyor, eve gelen berber sizi bir güzel traş ediyor, traş sırasında kafanızda tek soru. “Ya para isterse ben naparım..”
Ama berber, “Belediye Başkanımızın selamını getirdim. Her zaman arayabilirsiniz. Gelip traşınızı evinizde yaparız” diyor.
Bunun adı da ‘İnsani Belediyecilik’tir.
30 küsur bin liranız yok. Çocuk askere gidecek mecburen. Eşin dostun yardımı ile toparlıyorsunuz asker harçlığını. Ama bir de, asker adayının görev sırasındaki ihtiyaçları var. Nasıl alacağınızı düşünürken, oğlunuzun sırtında asker çantası ile eve geldiğini görüyorsunuz. Bölgenizdeki ilçe belediyesi hazırlamış her şeyini, çantaya koymuş ve oğlunuza hediye etmiş..
Bunun adı da ‘Milli Belediyecilik’tir.
Yönettiğiniz beldede metrekaresine birkaç kuruş vererek satın aldığınız devasa bir alanı imara açıyorsunuz.
Yüzlerce Villa yaptırılacak kadar geniş bir alan.
Tek tek parselleri satsanız, belediye büyük paralar kazanacak.
Ama o zaman parseller ederine gideceği için, tosuncuklar yararlanamayacak.
3-5 üyesi kalmış bir oda başkanına diyorsunuz ki, “Kooperatif kurun, arsayı size satalım..”
Kuruyorlar, satıyorsunuz.
Sonra da, encümenden bir karar.
“Kooperatif isterse ihtiyaç fazlası parselleri şahıslara, aldığı fiyattan satabilir.”
Tosuncuklar, çocuklar, çocukların arkadaşları, yeğenler, gelinler, damatlar sıraya giriyor, parseller kapışılıyor.
100 bine aldıkları parseller ikinci gün 300, bir hafta sonra 500 bin ediyor.
Vurgun ortaya çıkınca da, belediyenizin şirketlerinden yıllardır bol sıfırlı maaşa bağladığınız müfettişe havale ediyorsunuz konuyu.
Ama bir türlü rapor çıkmıyor, müfettiş bakanlıkça görevden alınıyor. Arsa meselesi ise, unutturulmak için zamana bırakılıyor.
Bunun adı ise ‘Vurguncu Belediyeciliktir’
Cumhuriyetin, Demokrasinin, Ulu Önder Atatürk’ün eseri bir ülkede dünyaya geliyorsunuz.
Eğitiminizi Cumhuriyet Okullarında alıyorsunuz, Cumhuriyetin eseri kamu kuruluşlarında görev yapıyor ve belediye başkanlığına kadar yükseliyorsunuz.
Ama Cumhuriyet’e, Demokrasi’ye, Atatürk ilke ve Devrimlerine yaşadığı sürece küfreden, “Keşke Yunan Galip gelseydi” diyecek kadar Millet Düşmanı, cebinde ‘Akıl Hastası raporu’ damarlarında İngiliz kanı taşıyan bir haine ölüm yıldönümünde, “Üstad” diyerek taziye mesajı yayınlıyorsunuz.
Bunun adı da “İhanet Belediyeciliğidir.”
Şimdi oturup bir düşünün, “Sizi yöneten belediye anlayışı hangisi?”