Dünyanın neresinde olursa olsun, bir çocuk öldürüldüğünde, tacize uğradığında, işkence gördüğünde, aile içi seks objesi haline getirildiğinde bir başka üzülür, kahrolurum.
Çünkü çocuk gelecektir.
Onun kendine has, pembe bir dünyası vardır.
Onun dünyasında hep sevgi vardır, hayaller vardır, geleceğe dair umutlar vardır, şiddet yoktur, kötülük yoktur.
Ame nedense savaşlar ve terör önce çocukları vurur.
90’lı yıllarda PKK Teröristlerinin bir köy baskınında karnından vurularak ölen kundaktaki yavrunun gazetelere yansıyan o fotoğrafı hiç gitmemiştir gözümün önünden.
Hiroşima’da annesinin kucağında kavrulan çocukların görüntülerini bu gün bile gördükçe bir başka burkulur yüreğim.
Benim kahramanımdır, 2500 Çocuğu Nazilerin elinden kurtaran İrena Sendler..
Deney bahanesi ile binlerce çocuğu canlı kobay olarak kullanan Dr. Mengele’yi bu gün bile lanetle anmıyor muyuz?
Myanmar Müslümanlarına yönelik şiddetin kurbanı olmadı mı binlerce çocuk.
Her gün düşmüyor mu gazetelere, sözde din eğitmenlerinin sabi, sübyanı zevklerine alet etmelerine ilişkin haberler. Ersar Skandalı unutulur cinsten miydi, mesela.
Ve 18 yıl öncesi..
1 Eylül 2004..
Özerk Kuzey Osetya Cumhuriyeti’nin Beslan Kenti..
Çeçen ve Inguş teröristler 60 öğretmen nezaretinde 800 minik yavrunun eğitim gördüğü bir okula baskın düzenliyor..
Öğretmen ve öğrenciler rehin alınıyor.
58 saat süren eziyet dolu süreç.
O 58 saatlik zaman diliminde, o okula sabah hazırlanıp götürülen çocukların anne ve babası olduğunuzu bir düşünün.
Miniklerin 58 saat boyunca teröristlere bir yudum su için yakarışları.
Çeçenlerin talepleri kabul edilmeyince güvenlik güçleri ile Çeçen teröristler arasında çıkan çatışma..
Tam 334’ü çocuk 385 ölü..
İşte insanlığın, masumiyetin son bulduğu gündür o gün.
Aradan geçen zamana rağmen, çocuklarını teröre kurban veren bir çok anne ve baba, her sabah aynı ciddiyetle o okula gidiyor, okul bahçesinde olmayacak bir şeyi, paydos zilinin çalmasını ve çocuğunun koşarak yanına gelmesini bekliyor.
Osetya’ya giden her anne baba bu çocuklar için yaptırılan şehitliği ziyaret ederek, o anne ve babaların acısını paylaşmaya çalışıyor.
Sürgünde ve sürgün sonrası çeşitli yollarla Anadolu’ya gelen Osetya Kökenlilerin oluşturduğu Alan Vakfı, bu masum yavruları her yıl 1 Eylül’de düzenlenen anma etkinliğinde anıyor.
Acı olan nedir biliyor musunuz, bazı sözde toplum öncüleri, bazı sözde din adamları, ülkemizde de yapılan bu anma etkinliklerine karşı çıkıyor.
Çocuk ulan onlar, çocuk.
Savaş ve terörün acımasızlığını gözler önüne sermek, savaşların ve terör olaylarının önce çocukları vurduğu gerçeğini, yıl 12 ay hatırlatmak amacıyla, biri benim köyüm, 2 köyde Beslan Çocuklarının anısına birer fidanlık oluşturuldu.
Korulara dikilen fidanlarla ilgili haberler medyada yer alınca, sanatçılardan oluşan bir grup Oset Genç, göç sırasında yaşanan sıkıntıları da yaşamak adına, bisikletlerle 1500 kilometre yol kat ederek bir ayda Köyüme ulaştı.
Burada, projesini de kendi çizdikleri, çocukların su için yakarışlarını simgeleyen bir anıt çeşme inşa ettiler, Poyrazlı Köyü’ne.
Her yıl 1 Eylül'de Rusyanın Ankara Büyükelçiliğinden temsilcilerin de katıldığı bir tören yapılıyor ve o minikler anılıyor.
Bu gençler bir aydan fazla süre, kendi evlerindeymişçesine rahat ettirildi Poyrazlı’da.
Katkı veren, organize eden herkese, bu fidanlığın bir ormana dönüşüp dünyayı kuşatması dileklerimle teşekkür ediyorum.
Ve tüm dünyaya, Nazım’ın Hiroşima’da can veren çocuklar için yazdığı şiirle çağrıda bulunmak istiyorum:
Kapıları çalan benim,
Kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem,
Göze görünmez ölüler.
Hiroşima da öleli,
Oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
Büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
Gözlerim yandı, kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
Külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için,
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki,
Kağıt gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
Teyze, amca bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin,
Şeker de yiyebilsinler"
Ya da Aziz Nesin’in dediği gibi, “Öyle bir ölsem, öyle ölsem ki çocuklar, Size hiç ölüm kalmasa” diye fısıldayacağım..