Yaz dönemini köyümde geçiriyorum.
Sanıyor musunuz, köy hayatı kent hayatından daha ucuz da ondan.
Yumurtanın kolisini biz de 30 liraya alıyoruz.
Taze biberin kilosuna bizde mevsiminde 10 lira ödüyoruz.
Ama pandemi riskinden biraz daha uzak, hayatımızda bedava kalan oksijeni biraz daha fazla içimize çekebiliyoruz sadece.
Ara sıra da, var olan işlerimiz için kente iniyoruz tabii.
Önce, Kayseri’de Çarşamba günü tanık olduğum tablodan bahsedeyim.
Yağmur sonrası yola çıktım.
Kuzey Çevreyoluna ulaşmam Yeşilmahallede’den Cevreyolu sapağına kadar 1,5 saat sürdü.
Adeta Mehmet Özhaseki Erkiletten tünel açtırmış, Yamula Barajının suyu Erkilet Caddesinden kente akıyordu.
Köyüme kapağı attıktan sonra, Kayseri’nin diğer noktalarından dostların gönderdiği görüntülere de bakınca, “Avrupa Kenti olamadık ama devasa bir köy olduk” sözleri döküldü dilimden.
Makyajı asetonla temizlerler, kent altyapısının durumu da yağmur sonrası ortaya çıkar.
Gelelim, gönül belediyeciliği ilkesi ile yola çıkan Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Büyükkılıç’ın içme suyu konusundaki sözlerine;
“Piyasada 0.5 litre su 1 TL. Biz de ise 1 tonu 5,19 TL. Tabi bu rakam kademeden dolayı farklılık gösterebiliyor. Bizim bir kültürümüz, inancımız var. Ayetlerde ‘Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz.’ denilmiş. Peygamber Efendimiz bu konudaki hassasiyetini ‘Akarsuyun kenarında bile olsan suyu israf etme’sözleriyle dile getirmiş.”
Haydaaa.
Sevgili Başkan, “Allahın suyuna paramı olur” derken, o gün sizin koltuğunuzda oturan zatın sözlerini de mi unuttunuz.
Siz o sözleri söyleyen başkanın partisinden ya il başkanı ya da milletvekili idiniz.
Şimdi gözünüzü musluğumuzdan akan suya mı diktiniz.
İsraf konusundaki sözlerinize katılıyorum.
Ama sormadan da edemiyorum, “Su paralarını ödeyemediği için kapınıza gelen insanlar suyu gereksiz israf ettiklerinden mi bu durumdalar, yoksa ölçüsüzce hayatımızı zora sokacak ekonomik uygulamalarınız yüzünden mi?
Siz gelmeden önce bu kentin 2 ana su kaynağı vardı.
Yıldırımbeyazıt-Gültepe kesimindeki kaynaklar ve Beştepelerin eteklerinde, dönemin belediye başkanının dut dalı ile bulduğu su kaynağı.
Biri kirlendiği için, diğeri kurutulduğu için bu kente hizmet vermiyor bu gün.
Şehir suyunun içilebilirliği konusundaki görüşlerinize gelince.
Valla biz içme suyu olarak da kullanıyoruz, musluktan akan suyu.
Ama bizim ve sizin oturduğunuz sitelerin kapısına her gün gelen damacana sularını kim kullanıyor bilmiyorum, inşallah bu konuda da vebal almıyorsunuzdur.
Yani demek istediğim, sizin iktidarınız ülkenin genleri ile oynadı.
Sizin yapacağınız pek bir şey yok.
Köylerimiz köy olmaktan çıkarıldı.
Okulları kapatıldı. Sağlık Ocakları yok artık.
Çocuğuna gelecek adına tarlasını, bahçesini satan köylüler de kent varoşlarına yığıldı.
Kentlerimiz birer kocaman köy haline getirildi.
Ülkenin elektriği 3-5 yandaşın insafına bırakıldı.
Doğudaki adam elektriği bedavadan yakıyor, bedelini bize ödetiyorsunuz.
Yetmedi, dağıtım şirketi diye başımıza bela ettikleriniz elektriğimizi ‘En pahalı girdi’ haline getirdi, hala gözleri zamda.
İçtiğimiz suyu Menba Suyu ile kıyaslamaya başladınız.
Ama iktidar partisinden olmayan belediyeler suya zam dediğinde efeleniyor, zamma onay vermiyorsunuz.
Merkezi iktidarınız ise Türkiye’yi İstanbul sanmaya başladı.
Bütün yatırım ve hizmetler İstanbul üzerine planlanıyor.
Hemi de ne yatırımlar, ne hizmetler.
Kanal İstanbul’u ele alalım mesela.
Yani diyeceğim Sevgili Kent Yönetenleri, size de acıyorum aslında.
Zira Merkezi iktidar ile verebildiğiniz görüntü, çağrıldığınız toplantıdan toplantıya 1 karecik fotoğraf çektirmenin ötesine geçemiyor.
O kapısını çaldığınız bakanlar, bakan yardımcıları sizi dinliyor Allah var ama son sözleri “Bu meseleyi Reis’e götürün, talimat versin hemen halledelim”in ötesine geçmiyor.
Reis’e görüşmeye gidince de bacaklarınız titriyor, sizi ter basıyor.
Ne de olsa kaderiniz onun iki dudağı arasında.
Çıkıp kararlı bir temsilci de diyemiyor ki Reis’e, “Yıllardır bizi seçip buraya gönderen kent halkına, sizinle birlikte çeşitli hizmetler için sözler verdik. Ama bir arpa boyu yol kat edemedik. Bize istifa etmek dışında seçenek bırakmadınız. Kayseri’de yaşamayanlar Kayseri-Ankara arasında hızlı tren çalıştığını sanıyordur. Zira her yıl o kadar çok kez vaatte bulunduk ki, bu saatten ne desek inandıramayız. Ondandır, istifa dışında seçeneğimiz kalmadı”
O nedenledir, özgün ağırlığı olan siyasetçilerin yaşadığı Konya gibi vilayetlerin yatırımla donanması, o nedenledir ki adı Kayseri ile özdeşleşen Pastırma’nın bile Kastamonu’ya özgü bir ürünmüş gibi Reis tarafından halka sunulması. Kayseri’ye gelince adının bile anılmaması.
Şöyle bir geriye bakıverin.
1994 yılından bu yana kent yönetimi elinizde.
Mütevazi Makam Binalarınızı Saraya dönüştürmenin ötesinde, tabelasında, “Bu eser AKP iktidarı döneminde Kayseri’ye kazandırılmıştır..” diye yazan bir tek kalıcı kurum gösterin.
Millet Bahçesi diyeceksiniz biliyorum.
Ama onu bile arsa karşılığı TOKİ’ye yaptırdığınızı bilmeyen yok.
Allah var, Türkiye’nin sayılı büyüklükteki cezaevlerinden birini, içine adaleti koymayı unuttuğunuz Adalet Sarayı’nı ve birden 15’e yükselttiğiniz icra dairelerini dile getirmesek olmaz.
Zira onlardır sizin bu kente kazandırdığınız kalıcı yapılar, kalıcı eserler!