“Biz Suriye’de peşin hükümlü ve ön yargılı yaşıyorduk, birbirimizi dışlamaya başladık, bu ayrımcılık yavaş yavaş arttı. Şiisi iktidar olduğu için kimseyi beğenmiyordu. Sünnisi çoğunluk olduğu için kimseyi beğenmiyordu, Hıristiyan’ı zengin olduğu için kimseyi beğenmiyordu. Kürdü başka beğenmiyordu, Arabı başka beğenmiyordu, Türkmeni başka beğenmiyordu. Yani hiç kimse kimseyi beğenmiyordu. Herkes dedikodu yapıp sosyal medyada küfürleşiyordu, herkes herkesten uzaklaşıyordu, herkes çokbilmişti, herkes ‘en ahlaklı en dindar en namuslu benim’ diyordu. Şimdi durum değişti. Hepimiz Gaziantep çöplüklerinde birleştik. Çöp toplarken artık kimse kimseyle tartışmıyor, çöplüğe düşünce birleşmeyi öğrendik”.
Yukarıdaki sözler, Suriye’de yaşananlar sonrası kapağı Türkiye’ye atan bir Suriyeliye ait.
Farkında değil misiniz?
Ne kadar benzer tablolar yaşıyor güzel ülkem.
En tepedekilerin, toplumu bölüp parçalayıp, insanları birbirine düşürme çabası ne kadar belirgin hale geldi.
Söyleyecek sözü kalmayanların, milletin içine düşürüldüğü çaresizliğe çare olmayanların sergiledikleri tutumu ortada.
Devletin protokolünde 4. Sırada bulunan Siyasi Parti Lideri, Devlet Kurumu’na sokulmuyor, randevu talepleri reddediliyor.
Gittiği TÜİK’in kapısında odacı karşılıyor kendisini ve ‘Giremezsin, emir böyle’ diyor, diyebiliyor.
Ülkeyi yönetmeleri için görev verdiğimiz bir güruh, ülkenin tapusunu üzerlerine geçirdiğini sanıyor.
Ülkenin huzuru, milletin refahı değil artık gündemde olan.
Bir avuç mutlu azınlık daha iyi kazansın, daha iyi yaşasın diye yapılıyor, bize eziyetin her türlüsü.
Güzel ülkem yangın yeri.
Devlet Kurumlarına yerleştirilen yandaşlar, aldıkları talimat gereği millete yalan söylüyor, söyleyebiliyor.
Artık et, süt, pastırma gibi gıdayı değil, önlenemez şekilde fiyatı yükselen ekmeği konuşuyor, tartışıyoruz.
Semt pazarlarının çöplüklerinde, kentlerin çöplüklerinde birleşmeye başladı insanlar.
Ama nedense, yaşananlara rağmen, bizi temsille görevlendirilen vekalet verdiğimiz, yurtsever bildiğimiz bir avuç siyasetçinin başı önüne eğik, buna rağmen iki kelime laf etmiyor, edemiyorlar.
Parlamentodan sokağa kadar, sindirilmiş bir insan topluluğuna dönüştürüldük.
Sevgili dostlar;
Gün kapris günü değildir.
Yaklaşan demeyeceğim, içine düşürüldüğümüz gafleti dalaleti aşmak için, asgari müştereklerde birleşmediğimiz takdirde, yarın ortada değer meğer kalmayacak.
Başka bir ülkenin olmasa da kendi ülkemizin çöplüğünde birleşeceğiz, ama korkarım o zaman çok geç kalmışlığın acısını yaşayacağız.
Neymiş efendim, filan Cumhurbaşkanı adayı olamaz, kendisi eski sağcıymış.
Filan adam da eski sosyalistmiş.
Bu iş ittifak kurarak olmazmış.
Bunların hepsi, mevcut sistemin ‘parçala, böl, hükmet’ anlayışının talihsiz birer ürünüdür.
Gün, yeni cepheler oluşturma günü değildir.
Asgari müştereklerde, bizi biz yapan değerlere sahip çıkma günüdür.
Konulacak adayın geçmişi, inancı, mensubiyeti beni ilgilendirmez.
Demokrat mı, ona bakarım.
Cumhuriyeti savunuyor mu, ona bakarım.
Atatürk İlke ve Devrimlerine sadık mı, ona bakarım.
Yönetimde şeffaflıktan yana mı, ona bakarım.
Milletine hesap verebilmeyi önemsiyor mu, ona bakarım.
Yönetmeye talip olduğu kurumun kör kuruşundan haberdar mı, ona bakarım.
Hala farkında değil misiniz?
Demokrasi diye diye, demokratik rejimi değiştirdiler.
Cumhuriyet diye diye, Cumhuriyetin tüm değerlerini yok ettiler.
Çağdaş Medeniyet diye diye, ilkelliği, gericiliği dayattılar.
‘Kahrolsun Emperyalizm’ Sloganını demode sayan, ‘bebesini ABD’de doğurttu’ pespayeliğini, yükselen değer kabul eden bir anlayışın iktidarı hükmediyor ülkeye..
O nedenle, hep birlikte haykırmalı, “Seçim” demeli, ‘Sandık’ demeliyiz..
Artık seçimimizi yapmamız gereken bir kavşaktayız.
Asgari müşterekte, yani Demokraside, yani Cumhuriyette, yani Parlamenter Demokratik Sistemde, yani bize yaptıklarının hesabını onur addeden vatanseverlerin iktidarı noktasında birleşmek ve ortak ses çıkarmak zorundayız.
Demokrasi diyorsa, İnsan Hak ve Özgürlükleri diyorsa, Atatürk İlke ve Devrimleri diyorsa, her türlü gerici ve yobaz dayatmaya hayır diyorsa, Emperyalizm ve Arap Hayranlığına isyan edecek kadar yüreğinde Vatan ve Atatürk Sevdası varsa, satıp yok edilen binlerce Cumhuriyet Eseri için yüreği cız ediyorsa, üretimden yanaysa, emekten yanaysa, o adamların, o adayların çevresinde bir araya gelmek zorundayız.
Yani dostlar;
Çocuğunuzun aldığı bilimden uzak eğitimden rahatsızsanız, her yıl bir neslin eğitim kurumlarında hoyratça yok edildiğine inanıyorsanız, Cumhuriyete, Vatan Kavramına, Millet Kavramına, Fert Kavramına inanıyorsanız.
Demokrasiyi olmazsa olmaz kabul ediyor, Laiklik İlkesini Demokrasi ve Cumhuriyetin Temel Direği olarak görüyorsanız, milletin bölünerek değil, birleşerek sorunlarının üstesinden geleceğine kani iseniz, sahnelenen büyük emperyalist oyunun nihai amacının üretmeyen, dışa bağımlı, parçalanmış bir ülke yaratmak olduğunu azda olsa fark ettiyseniz, gelinen noktadaki acınası halimizi bile bize zafer olarak, başarı olarak yutturmaya çalışan bir güruhun, hala bize ve size tepeden bakarak, yastığınızın altını, cebinizi boşalttığını idrak ettiyseniz, artık ses yükseltin, seçim diyin, sandık diyin.
Zira o kadar çoğuz, o kadar çoğunluktayız ki, onları korkutan da bu.
Ama o kadar çok, o kadar çoğunluk olmamıza rağmen, onların küçük tuzaklarla dolu bölünme manevralarına alet oluyor, alet ediliyoruz.
Yapılacak tek şey, bölünerek değil, birleşerek kurtuluşa, umuda, barışa, kardeşliğe, bağımsızlığa, üreten Türkiye’ye, Çağdaş eğitime ulaşılacağını artık görmemiz gerekir.
Aksi takdirde, ülkenin çöplükleri ve Pazar atıklarının başında bir araya gelmemiz artık işten bile değil.