Bir ülkeyi batıracaksanız, önce genetiği ile oynayacaksınız.
Sonra da ‘Ahlaki değer’ bildiklerini ters çevirecek, Ahlaksızlığı Ahlak, Ahlak’ı ise Ahlaksızlık olarak tanımlayacaksınız ona.
Mesela, ‘Liyakat’ kelimesinin saçmalığına inandıracak ve ‘Getir hamili kartı, gerisine karışma’ diyerek torpili meşru göstereceksiniz.
Yetmez, kazanç uğruna yeri geldiğinde rüşvet vermeyi, rüşvet almayı meşru gösterecek, bunu kabul ettireceksiniz.
Nüfus Müdürlüğünde işiniz varsa, başkaları gibi elinizde bir tomar belge ile sıra beklemek yerine müdüre bir selamla gitmenin işlerinizi halletmeniz için daha makul olacağı gerçeğine inanacak, toplumun büyük ekseriyeti.
Yani değer yargılarını tersine çevireceksiniz önce insan denilen varlığın.
Mesela namaz kılmasa bile kılıyor gibi yapmayı.
Oruç tutmasa bile, tutmayanların arkasından atmayı.
“Çalıyor, bunu biliyorum da iyi çalışıyor” dedirtmeyi.
“Alman Hans, Amerikalı Coni bize gıptayla bakıyor..” demeyi.
“Tamam ülke felakete gidiyor, ama bunlardan başka da alnı secdeye değen kimse yok ki..” avuntusunu.
“Borç gırtlağı aştı, dolar fren tutmuyor tamam da, vardır bir bildikleri bunların” zırvasını.
Öğretecek ve benimseteceksin.
İşte o zaman maya bozulur.
Türk Kürde, Sünni Aleviye, dini bütün inançsıza, zengin fakire, patron işçiye, villa sahibi gecekondu sahibine, doğulu batılıya, batılı da doğuluya şüpheyle bakar hale gelir.
Sonrası daha kolay.
Her türlü Milliyetçiliği ayaklar altına alacak ve ‘Din kardeşliği’ adı altında sahte şeyhleri, uyduruk tarikatları, tacizci ham softaları sokağa salacaksın.
Yetmedi, Cumhuriyetin, Demokrasinin kazanımlarını da yok edeceksin ki, ‘ama’ diyen, ‘fakat’ diyen kimse kalmasın ortada.
Odaları, meslek birliklerini tırpanlayarak başlamalı işe.
Artık ülkede, iktidarın kamçısından korkan ve her yanlışa bile ‘Helal olsun’ diye alkış tutan sanayici, esnaf odası yöneticisi, zanaatkar temsilcisi portreler oluşturacaksınız
Ama diyen barolar birliğini bozdular, sıra ‘Beni Türk Hekimlerine emanet ediniz’ diyerek güvenini ortaya koyan Atatürk’ün hekimlerine geldi.
Bir de, Anayasanın son güvencesi olan Anayasa Mahkemesi’ne.
Cumhuriyetin ülkeye kazandırdığı fabrikalar, tesisler, limanlar, milli bankalar, endüstri ve teknoloji merkezleri artık ya yandaşın, ya yabancının elinde.
Genetiğin tam bozulması için ülkeyi mülteci merkezi haline getirecek, dışarıdan gelenlerin içerdekilere tepeden bakacakları bir de ekonomik düzen oluşturdun mu, artık iktidarın geleceği sağlam temellere oturtulmuş demektir.
1950’li yıllarda ekilmeye başlandı, güzel ülkemde yukarıdaki anlayışların tohumları.
Kıraç Anadolu topraklarında yeşeren ve bu gün bile çağdaş dünyanın eğitim sistemlerinde izlerine rastladığımız Köy Enstitülerini kapatarak başladılar büyük projenin! uygulanmasına.
Devlet doğunun köylerine okul yaptı, öğretmeni sokmadı toprak ağaları köylerine.
Aynı sistem, çocuğunu ABD’nin, İngiltere’nin en pahalı kolejlerinde okutan göbekli şişman amcanın kenar mahalleye inşa ettirdiği İmam Hatip için göbekli şişman amcayı alkışlattı, kenar mahalle insanına.
Yetmedi, köy okullarının kapısına kilit vuruldu ve köylerde öğretmenin ışığı söndürüldü.
Matematik, Fizik, Kimya, Fen Bilgisi, hatta Vatandaşlık bilgisi gibi zararlı! dersler azaltıldı devlet okullarında. Onların yerine ‘Değerler Eğitimi’ adı altında, kerameti kendinden menkul adamlar girmeye başladı derslere, gencecik beyinler uyuşturuldu, uyutuldu.
Kaderci, şükürcü bir toplum portresi var artık karşımızda.
Bir de, sayıları her geçen gün artan, artık Türkiye’de kendi partilerini kuracaklarını ilan edip kafa tutan, nereden geldiği belli olmayan mülteci toplulukları, din kardeşlerimiz!
Kısacası;
Emperyalizmin güzel ülkem üzerinde 70 yıldır yürüttüğü operasyonun sonuna doğru geliyoruz.
Fakir, arkasında dostu kalmamış, ucuz işçi pazarı, cehaletin kol gezdiği, toplumsal ahlak değerleri tersyüz edilmiş bir ülke haline getirildik.
Ama uyumaya devam ediyoruz, tatlı rüyalar görmeyi sürdürüyoruz.