Türkiye’nin ekonomik alanda içine düşürüldüğü açmaza, çaresizliğe hemen her gün kılıf aranıyor ya..
Bir bakıyorsunuz Gezi, bir bakıyorsunuz dış güçler, bir bakıyorsunuz Fetö, bir bakıyorsunuz PKK terörü hatırlatılıyor, açlığımıza, çaresizliğimize neden olarak.
Hayır kardeşim, hiç biri değil.
İktidar ettiklerimizin öngörüsüzlüğü, o dış güçlere geleceğimizin emanet edildiği yönetenler hazırladı bu günkü tabloyu.
Cumhuriyet ile birlikte güzel ülkem Eğitimde, Tarımda ve üretimde büyük bir atak başlattı.
Daha elektriğin olmadığı halde Kayseri’de uçak fabrikası kuruldu, uçak üretti. O uçakları üreten dev makineler, özel yapılmış kağnılarla taşındı, Ulukışla Tren İstasyonundan.
Sümerbank’ı kurdu, Nazilli ve Kayseri başta olmak üzere, dev fabrikalarda kendi kumaşımızı kendimiz üretmeye başladık. Atatürk’ün talimatı ile İktisat Kongreleri düzenledik.
Hasan Ali Yücel gibi bir eğitim neferinin bakanlığı döneminde eğitimde fırsat eşitliği ve kalite, kurulan Köy Enstitüleri sayesinde yakalandı.
O köy çocukları, bu enstitüler sayesinde kendi okullarını inşa ettiler, o okullarda gördükleri eğitim sayesinde bilim adamı oldular, yazar oldular, sanatçı oldular, mühendis oldular, yüzümüzü ağarttılar.
Ama o dış güç, ülkenin toprak ağaları ile el ele vererek köy enstitülerini kapattı.
O dış güç uçak fabrikalarının kapatılmasını sağladı.
O dış güç zeytinyağımızı elimizden alarak bizi margarine mahkum etti, etmeye devam ediyor.
O dış güç, Devlet Planlama Teşkilatı gibi yapılarda harika buluşlara imza atan bilim adamlarımızı yok etti.
O dış güç, Refik Saydam gibi bir yurtseverin adını taşıyan Hıfzıssıhha Enstitümüzü bile kapatıp bizi ilaçta, aşıda bile dışa bağımlı hale getirdi.
O dış güç bunları yaparken, hep yerli taşeron kullandı.
Hem de o yerli taşeron, dış gücün talimatını yerine getirirken hep Allah dedi, Kur-an dedi, Bayrak dedi, Ezan dedi.
O dış güç var ya, o dış güç, kendi ülkesinde Mercedes üretti, Hyundai üreti, BMW üretti, Ford üretti, Toyota üretti.
Yetmedi, o dış güç ürettiği savaş uçaklarını ederinin 10 katına satmaya başladı bize. Yolcu uçakları üreten firmalarından uçak almamız için yeri geldi aba altından sopa gösterdi, yeri geldi sırtımızı sıvazladı.
Bu zaman diliminde biz de markalaştık. Amma ne markalaşma!
Kahve Dünyası, Simit Sarayı, Tatlıses Lahmacun kaldı elimizde marka olarak.
Simit Sarayı zora girince Ziraat Bankasını seferber etmedik mi?
Saray demişken, 1150 odalı saray hangi ülkede var sanıyorsunuz?
Hangi ülkenin liderinin 13 uçaklık hava filosu var dersiniz?
Hangi ülkenin liderinin Göcek gibi bir tatil yöresinde yazlık sarayı, Ahlat gibi bir yerde köşkü, İstanbul gibi bir yerde birkaç sarayı var dersiniz?
Daha özel üretim araç filoları, lale devrini kıskandıracak görkem, lüks, şaşaayı katmıyorum bile.
Türkiye’nin ilk uçak üreten fabrikasının alanına Devasa bir Millet Bahçesi yapmıyor muyuz?
Takım Tezgahları üretmeye başlayan TAKSAN’ı kapatıp, binalarını satmadık mı?
O dış güç, otomobili ile, televizyon markası ile, cep telefonu ile, üretimde kullanılan her türlü makine altyapısı ile, bilgisayarı ile güzel ülkemi, mazlum milletimi bağımlı hale getirirken bizi yönetenlere dedi ki, “Tamam uçak verelim ama havaalanlarınız yeterli mi, havaalanı yapın. Tamam en lüksünden otomobil satalım size ama yollarınız bozuk, otobanlar inşa edin. Tamam hava silahı verelim ama, bizim elini sıkmadıklarımızdan siz de uzak durun.
Doymadı biliyor musunuz o dış güçler.
Sırada güzel ülkemin Tarımda kendi kendine yeten ülke olmasının önüne geçmek vardı ve bunu da başardı.
Kamunun elindeki şeker fabrikalarının hepsini birden 290 milyon dolara sattırdı bize ve 320 milyon dolara ilk ithal şekeri kullanmamıza vesile oldu.
Sümerbanklarımızı geliştirmek yerine siyasilerin arpalığına dönüştürdü, yerine dünyanın bütün giyim markalarının gelip giyim pazarımızı ele geçirmesini sağladı.
Geldiğimiz noktada Patates ve Soğanı bile ithal ediyoruz.
10 yıldır yerli uçak masalı, 12 yıldır yerli otomobil masalı, 5 yıldır aya sert iniş masalı dinliyoruz.
Ama olsun, artık Birleşmiş Milletlerde bize TURKEY demeyecek, Türkiye diyecekler ya.
Efendiler, dünyanın her ülkesine bir kötülük yapan vardır, bir de o kötülüğün yapılmasına yardım eden.
Bu gün dünyanın en yüksek işsizliği, en yüksek enflasyonu, en değersiz parası, en adaletsiz gelir dağılımı bizde ise, kendimize bir soralım;
Bu namussuz dış güçler, üretmemizi, çağdaşlaşmamızı, demokrat olmamızı engelledi, anladık.
Ama merakımı bağışlayın, bu dış güçler ülkemin altını oyarken, onlara bu fırsatı hangi yerli ve milli maskeli namussuzlar! verdi dersiniz?