Evet, ekonomik olarak battık.
Evet, toplumsal huzur ve barış ortadan kalktı.
Evet, yarın ne olacağının bilinmezliğini yaşıyoruz.
Evet, çocuklarımız için, torunlarımız için bir gelecek tasavvur edemez hale geldik, getirildik.
Evet, ülkede eğitimi sıfırladık.
Evet, hastane kuyruklarını kınaya kınaya iktidar olanlar, sıradan bir doktor muayenesi için insanları aylarca bekletmeye başladı.
Evet, dış itibarımız yerlerde sürünüyor.
Evet, Diplomalı okumuş fidan gibi doktorlarımız, mühendislerimiz, öğretmenlerimiz, öğretim üyelerimiz, Garson olmak için İsveç’e, Norveç’e, Almanya’ya kapağı atmaya çalışıyor.
Evet, Memleket mülteci ve barınmacı istilası altında.
Evet, Şairin dediği gibi, öz yurdumuzda garibiz, öz vatanımızda parya.
Niye bu hale geldik sorusunun cevabında anlaşamıyoruz sadece.
Bir bina düşünün.
Bir de ülke düşünün.
O binayı ayakta tutan kolon ve kirişler sayılıdır.
Bir tanesini bile yıksanız bina çöker, tepenize yıkılır.
Bir ülkeyi de ayakta tutan kolonlar, kirişler vardır.
Maalesef son 20 yıl, elinde balyoz gece gündüz bu kolonları, kirişleri parçalayan ve ülkenin çöküşünü hazırlayan bir taşeron anlayış var.
Ne kolonu, ne kirişi diye soranlara anlatayım.
En güçlü taşıyıcı kolonlar, Demokrasidir, Cumhuriyettir, laiklik ilkesidir yani dini siyasete alet etmemektir, Adalettir, adalet, üretimdir, istihdamdır, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiren eğitim sistemidir, bilimi, kültürü, sanatı baş tacı eden yönetimlerdir, insanını seven, ayırım yapmayan idarecilerdir.
Topunu birden hasara uğrattı bu iktidar.
İşte ondandır bu gün paramız pul oluyor, enflasyon durdurulamıyor, toplumsal huzura hasret kaldık.
Bakınız, ülkenin bu hale gelmesinin müsebbibi iktidar tarafından her gün değiştiriliyor. Zira bir tek kendileri kusursuz, bir tek kendileri günahsız.
Faiz Lobisi ile başladılar, dış güçler ile devam ettiler, besleyip büyüttükleri Fetullah Gülen’e yüklendiler, mesajlarını canlı yayında okuttukları teröristbaşına kestiler faturayı, hiç biri tutmayınca yeni sorumlu ‘Gezi’ olayları oldu iyi mi?
Oysa teşhis belli;
Demokratik değerlerin yok edilmesi, adaletin ortadan kalkması, bu ülkeyi gıpta edilen ülkeler arasına sokan Cumhuriyet değerlerinin tek tek ortadan kaldırılması.
Bu gün lanetle andığınız 1960 ve 1980 darbeleri ile iktidar olan diktatörler bile, bu milletin özgürlüklerini bu kadar yok etmemiş, adaleti bu günkü kadar acınası hale getirmemişti.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına bağlı kalacağına namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş bir iktidar, Anayasa Mahkemesi’ne kafa tutup verdiği kararı uygulamayan hakimi bakan yardımcılığına getiriyor.
Daha da acı olanı;
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.” diye yemin eden Yüce Meclisin üyeleri bu yasa-tanımazlığa sessiz kalıyor, seyrediyor.
Onun bir tık ötesi nedir iliyor musunuz?
Bağlı kalacaklarına yemin ettikleri Anayasa’yı ortadan kaldırmak için gece gündüz çaba gösteren bir Meclis yapılanması ile karşı karşıyayız.
Mahatma Ganhi der ki;
“Bir toplumu yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset, vicdanı sollayan eğlence, çalışmadan zenginlik, bilgili ama karaktersiz insanlar, ahlâktan yoksun bir iş dünyası, insan sevgisini alt plana itmiş bilim, özveriden yoksun bir din anlayışı.”
Siyasette ilke kaldı mı? Yok.
Vicdanı sollayan eğlence için örnek; İmam-Hatip lisesinde dansöz oynatmak, bazı sanatçılara ekran ve sahne yasağı koymak.
Çalışmadan Zenginlik; Adamın adresine kilolarca kokain gönderiliyor, gözaltına alınıyor “Valla yanlışlıkla bana gönderilmiş, haberim yok” diyor ve serbest kalıyor. Sedat Peker’in anlattıkları ise cabası. Hala ayda 10 bin dolar alan milletvekilinin kim olduğunu yargı bakana soramadı.
Ahlaktan yoksun, iş dünyası; Dünyada en fazla kamu ihalesi alan ilk 10 şirketin 5 tanesi bu ülkede. Gurur duymamız gerekirken onlara beşli çete deniliyor, niye acaba?
Özveriden yoksun bir din anlayışı; Diyanetin fetvalarına bakın, diyeceklerimi anlayın.
Bizden biri, Prof. Dr. Celal Şengör de derki;
“Abartmıyorum, altın-zümrüt içinde yaşayan bir millet olmalıydık. Tarımın cenneti, tohumu taşa atsan, taş filizlenir. Yirmiden fazla maden var. İncil'deki 7 kilisenin 7'si de burada. Nuh'un gemisinin indiği topraklar... Mezopotamya'nın yanı, Göbeklitepe! Hitit, Bizans...
Selçuklu tarihi fışkırıyor. Yetmezse 3 tarafı deniz ve turizm! Kar, yağmur, güneş nem hepsi var. Cahil ve fakir kalman imkansızken, halkın yarısı açlık sınırında.
Sebep?
İki sebebi olmalı:
1) Cehalet
2) İhanet.”
Sizce hangisi?