Hükümet 1 Temmuz 2021 tarihinden başlayarak salgınla ilgili neredeyse tüm önlemleri
yürürlükten kaldırma kararı aldı. Salgın sürerken, aşılama henüz yeterli düzeye
ulaşmamış ve virüsün yeni varyantları dünyada tehlike saçmaya başlamışken sadece
turizmi ve ekonomiyi gözeterek normalleşme süreci başlatılıyor. Bunun yanında salgının
işsizlik ve yoksulluk gibi toplumsal tahribatlarına karşı zaten oldukça yetersiz olan sosyal
önlemler de 1 Temmuz dan itibaren sona erecek.
Diğer emek ve meslek örgütleriyle birlikte salgının en başından beri savunduğumuz en
az iki veya üç haftalık tam kapanma önerisine kulak asılmadı. Salgının başlamasından 1
yıl sonra, Nisan-Mayıs aylarında "tam kapanma” adı altında gündeme gelen uygulama
ise çalışanların yüzde 60 ile 80'ini kapsamayan göstermelik kapanma oldu. İnsanların
açık havada yürüyüş yapmaları, güneşe çıkmaları ile pandemi kurallarına dikkat ederek
her türlü toplumsal, siyasal ve kültürel bir araya gelişleri engellenirken tıkış tıkış toplu
taşıma araçlarında işe giderek, kapalı mekanlarda saatlerce yan yana çalışmaları
zorunlu hale getirildi. Aklın ve bilimin emrettiği "Hayatı değil, çarkları
durdurun” çağrısına kulak verilmedi.
Evet hepimiz sıkıldık, hepimiz evlerimiz ve işyerlerimiz arasına sıkıştırılan hayattan
bunaldık. Hukuksuz/ideolojik dayatmalar ve ölçüsüz açılımlarla değil, aklın ve bilimin
ışığında, toplumsal bir uzlaşmayla bu sorunlara çare bulunabilir. Ancak hükümet ısrarlı
biçimde salgının sağlıkla ilgili boyutunu sağlık meslek örgütlerini, sosyal boyutunu ise
sendikaları dışlayarak yürüttü. Hiçbir öneriyi tartışmadı, dikkate almadı. Salgınla
mücadeleyi bilimle, akılla ve hukukla değil, ekonomik ve siyasi çıkarlara hizmet edecek
şekilde kullandı. Şimdi de kontrolsüz ve ölçüsüz bir normalleşme süreci başlattı. Turizm
gelirlerinin artırılması için alınan kararların sonucu olarak sonbaharda salgında yeni bir
dalga ile yüz yüze kalma ihtimali oldukça yüksek.
UYARILARIMIZ DİKKATE ALINMADI, SONUÇ ORTADA!
Sadece sağlık ile ilgili değil, salgının toplumsal tahribatının çözümüne dair de hükümet
diyalog yolunu hiçbir zaman seçmedi. DİSK olarak Covid-19'un Türkiye de görülmeye
başladığı Mart 2020 den bu yana salgınla mücadele için bir dizi politika önerisini
gündeme getirdik. Salgının yarattığı iş ve gelir kaybına karşı hükümetin kamu
kaynaklarını seferber etmesi ve salgından etkilenenlere doğrudan nakit destek verilmesi
gerektiğini vurguladık. Ayrıntılı politika önerileri sunduk.
Salgının başında yurttaşların salgının yaratacağı sosyal ve ekonomik tahribattan
korunması için işten çıkarmaların yasaklanmasını, iş ve gelir kaybına uğrayanlara asgari
ücretten az olmamak üzere nakit destek verilmesini savunduk. Kısa çalışma ödeneği ve
işsizlik sigortasından yararlanma koşullarının salgın döneminde kaldırılmasını, kayıt dışı
çalışanlara ve yoksullara doğrudan nakit destek sağlanmasını talep ettik.
Tüm bu önerilerimiz dikkate alınmadığı gibi, yılda üç kez toplanması ve çalışma
hayatında sorunları ele alması gereken Üçlü Danışma Kurulu, bir kez bile toplanmadı.
Salgının üzerinden 16 ay geçti. Bu 16 ay ne yazık ki bizleri ve diğer emek-meslek
örgütlerinin uyarılarını doğruladı. Salgın büyük bir insani ve sosyal kayba yol açtı;
açmaya devam ediyor.
BAŞARI MASALLARINI DEĞİL GERÇEKLERİ KONUŞALIM!
Türkiye salgında iş ve gelir kaybına uğrayanlara verilen doğrudan nakit desteklerde AB
ve OECD ülkeleri ile karşılaştırıldığında son sıralarda yer aldı. Son verilere göre Türkiye,
Covid-19 ile mücadelede sağlık harcamaları dahil milli gelirinin yüzde 2'sinden daha
düşük nakit transferi yaptı. Dünya ortalamasında ise bu oran yüzde 10 civarında
gerçekleşti. Kimi ülkelerde yüzde 20'lere yaklaştı. Doğrudan nakit destekte cimri
davranan Türkiye, borç erteleme ve kredi kolaylıkları ile borçlandırma yolunu seçti. Oysa
salgının yarattığı iş ve gelir kaybı için borçlandırma değil, yurttaşlara doğrudan nakit
destek verilmesi büyük önem taşıyordu.
Salgının ilk günlerinden itibaren talep ettiğimiz işten çıkarma yasağı ise gecikmeli olarak
17 Nisan 2020'den itibaren uygulanmaya başlandı. Ancak bu yasak, işçiye değil işverene
yarayan bir uygulamaya dönüştü. Hukuk sistemimizde olmayan zorunlu ücretsiz izin
uygulaması başlatıldı. İşverenler işçileri salgın gerekçesiyle işten çıkarmadı ancak
zorunlu ücretsiz izne yolladı. Zorunlu ücretsiz izne yollanan işçilere ise daha önceki
ücretleri ne olursa olsun 39 TL (Ocak 2021 den sonra 50 TL) günlük nakdi ücret ödemesi
yapıldı. 3 milyondan fazla işçi neredeyse bir günde 39 TL ile 50 TL ye yaşamaya
mahkûm edildi.
İşçiler işten ayrılıp kıdem tazminatlarını isteyemedi, adeta işyerlerine hapsedildi. Öte
yandan işten çıkarma yasağı, getirilen istisnalar nedeniyle ihlal edildi ve kamuoyunda
Kod-29 olarak bilinen 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/II maddesi kapsamında "ahlak ve iyi
niyet kurallarına aykırı davranışlar” gerekçesiyle 2020 de yaklaşık 200 bin işçi işten
çıkarıldı.
Kısa Çalışma Ödeneği salgında en yoğun kullanılan mekanizma oldu. Kısa Çalışma
Ödeneği'nden yararlanma koşulu son üç yılda 600 gün çalışmış olmaktan 450 gün
çalışmış olmaya indirildi. Ancak hala yüksek olan bu koşul yüzünden, milyonlarca işçi
Kısa Çalışma Ödeneği kapsamı dışında kaldı. 4 milyona yakın işçi kısa çalışma ödeneği
alırken kısa çalışma ödeneği kapsamına giremeyen işçiler zorunlu ücretsiz izne
gönderildi.
Kayıtlı işçiler için yapılan Kısa Çalışma Ödeneği ve nakdi ücret desteği salgın döneminde
yapılan nakdi ödemelerin aslan payını oluşturdu. Mayıs 2021 itibarıyla Kısa Çalışma
Ödeneği kapsamında işçilere İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarından yaklaşık 35 milyar
TL ödendi. Nakdi ücret desteği ise 12,5 milyar TL'yi buldu. Böylece İŞKUR
kaynaklarından kayıtlı işçilere salgın nedeniyle yapılan nakdi destekler 47,7 milyar TL
seviyesine ulaştı. Bu desteklerin tümü işçilere ait İşsizlik Sigortası Fonu'ndan yapıldı.
Bütçeden veya Hazine den işçilere kaynak aktarılmadı.
Covid-19 döneminde Hazine veya bütçe katkısı olmaksızın, İşsizlik Sigortası Fonu'ndan
finanse edilen yetersiz İŞKUR ödenekleriyle yaşamını sürdürme mücadelesi veren
milyonlarca işçinin bir başka sorunu daha var. Milyonlarca işçinin salgın döneminde
çalışamadıkları süreler emeklilikte dikkate alınmayacak. Böylece hem yaşlılık aylığı hem
de kıdem tazminatı açısından kayba uğrayacaklar. Ancak ülkeyi yönetenler bu sorunun
çözümü için de herhangi bir adım atmış değil. Ayrıca Kısa Çalışma Ödeneğinin
işverenlerce istismar edilmesine dair de herhangi bir önlem alınmadı.
İşçilere ve işsizlere destekte oldukça cimri davranan hükümet, salgın döneminde işçinin
parasıyla işverenlere yaptığı teşvik ve destek ödemelerine devam etti. Nisan 2020 ile
Mayıs 2021 arası dönemde İşsizlik Sigortası Fonu'ndan doğrudan teşvik ve destekler ile
işbaşı eğitim programları kapsamında işverenlere 24 milyar TL'yi aşkın kaynak aktarıldı.
İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları işverenlere aktarılırken kayıtsız çalışanlar ve yoksullar
ile küçük esnaf desteklerden yararlanamadı. Sigortalı işçilere yapılan İŞKUR destekleri
dışında hükümet tarafından "Sosyal Koruma Kalkanı” adı altında 8,5 milyon aileye bir
defaya mahsus olmak üzere 1000 TL ödeme yapıldı. Toplam 8,5 milyar ile sınırlı
desteğin 2 milyar TL'si ise "Biz Bize Yeteriz Türkiye'm” kampanyası sırasında
vatandaştan ve şirketlerden toplandı.
Gerçekleri konuşalım dedik ve tümüyle resmi rakamlarla ortaya koyduğumuz gerçekler
bunlar. Dolayısıyla salgında devlet ne Anayasa'nın sosyal devlet ilkesini uyguladı ne de
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun gereği olan salgın nedeniyle geçim zorluğuna düşen
vatandaşının geçimini temin etti. Gerçek ortadadır: Hükümet salgınla mücadelenin hem
sağlık hem de sosyal boyutunda başarısız olmuştur.
16 AYDIR SÜREN YANLIŞLARA YENİLERİNİ EKLEMEYİN!
1 Temmuz 2021 itibarıyla işten çıkarma yasağı ortadan kalkacak. Kısa Çalışma Ödeneği
ve nakdi ücret desteği sona erecek. Bunun anlamı kitlesel işten çıkarmaların
yaşanmasıdır.
Halen 1 milyon 177 bini kısa çalışma ödeneği ve 997 bini nakdi ücret desteği olmak
üzere 2,2 milyon kişi pandemi nedeniyle İŞKUR ödeneklerinden yararlanıyor. 1
Temmuz dan başlayarak milyonlarca işçi işten çıkarılma riski ile karşı karşıya kalacak.
Salgın döneminde geniş tanımlı işsizliğin on milyona yaklaştığı biliniyor. İşten çıkarma
yasağının bitmesiyle birlikte yaygın işten çıkarmalar gündeme gelebilir. İşsizlikte sert bir
tırmanış yaşanabilir.
Öte yandan bu yeni işsizlik dalgası ile yüz yüze kalacak olanların önemli bir bölümü
koşulları yerine getiremediği için işsizlik ödeneğinden de yararlanamayacak.
Salgın bitmemiştir ve salgının sosyal tahribatına karşı şu sosyal önlemlerin
alınması şarttır:
İşten çıkarma yasağı istisnaları kaldırılarak devam etmeli, ücretsiz izin
uygulamasına son verilmelidir.
Pandemide iş ve gelir kaybına uğrayan tüm işçilere asgari ücretten az olmamak
üzere gelir desteği verilmeli, işsizlik ödeneğinden yararlanmak için öngörülen ağır
koşullar kaldırılmalıdır.
Asgari ücretin tümüyle vergiden muaf tutulması ve asgari ücrete sağlanacak SGK
prim desteği ile asgari ücretin brütü net olarak ödenmeli, böylece tüm işçilerin
eline geçen nakit miktarı en az 750 TL artırılmalıdır.
Emekli aylık ve gelirleri asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir.
Kayıt dışı çalışanların gelir kaybını gidermek için sosyal güvenlik sistemi içinde
bir asgari gelir desteği sağlanmalı, yoksul haneleri desteklemek için aile sigortası
kolu uygulaması başlatılmalıdır.
Kadınların ve gençlerin salgından çok daha olumsuz etkilendiği dikkate alınarak
kadın ve genç istihdamı için özel önlemler alınmalıdır.
Uzaktan çalışma, hak kayıpları yaratmayacak ve işçi haklarını güvence altına
alacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.