Her biri ortalama 20 yaşlarında,
Hani sol siyasetin ve 68-78 kuşağının, “AVM” bebesi diye küçümsediği gençler.
“Televizyonda sadece magazin haberleri izliyor ya da maçtan maça ekran başına geçiyorlar” diye yadırgananlar.
AKP İktidarı dışında, iktidar görmemiş gençlerden bahsediyorum.
Görmeliydiniz Sivas Caddesi ve CHP İl Binası önündeki koşturmalarını.
Zira bir gün önce onlara, “Kayseri Forum önünde toplanıp, Meydana kadar yürüyecek ve miting yapacağız” dendi.
Onlar da bu noktada biriktiler ve yürüme haklarını kullanmak istediler.
Yasak kararına bile direndiler.
Ellerindeki dövizler zeka pırıltıları ile süslenmişti adeta.
İçlerinde TKP’liler, İşçi Partililer, CHP’liler olduğu gibi Zafer Partililer, yüzünü maskeyle kapatan MHP’li, AKP’li gençler bile vardı.
Yol boyu ve meydanda bazıları ile sohbet etme imkanı buldum.
Bazılarına, neden yüzünü kapattığını sordum.
Bir tanesinin cevabı hayli ilginçti, “Abi seneye üniversiteye başlayacağım, şimdiden fişlenmeyi istemiyorum, bir de babam mitinge katıldığımı görürse iyi şeyler olmaz” dedi.
Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de jop, gaz ve su onlara geldi ama aslanlar gibi “Demokratik haklarına sahip çıktılar”
Gençlerin canhıraş sergilenen Demokrasi Katliamına karşı çıkışlarını gördükçe, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sarfettiği “Tüm Ümidim gençliktedir” sözünü bir kez daha hatırladım.
Ve Pazar günü.
Sabahın erken saatlerinden itibaren, her yerde kendilerine verilen sorumluluk gereği kurulan sandıkların başlarında görev aldılar.
Her kentte, her mahallede, “Yaşananlar için benim de söyleyeceklerim var” diyen 15 milyon insanın sandık başına giderek tavrını koymasına öncülük ettiler, yardımcı oldular.
Yetmedi sayım sürecini, oluşturdukları topluluklarla ve eğlenerek, duyduğumuzda şaşırdığımız, mutlandığımız sloganlar atarak takip ettiler.
Böylesi büyük bir şölen sürecinde elbette istenmeyen bazı aşırılıklar da olmadı değil.
70’li yılları yaşayan biri olarak söylüyorum, Ekrem İmamoğlu ve dönem arkadaşlarının diplomalarının yetkisiz bir kurum tarafından iptal edilmesi ile başlayan süreç bana şunu gösterdi, Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik Sistem hala emin ellerde.
Ülkeyi, kurucu iradenin yola çıkardığı istikametten saptırmak imkansızdır.
Atatürk İlke ve Devrimleri hala Türk Milleti’nin damarlarındaki kan gibi aynı ve kararlılıkta akmaktadır.
Sadece o kadar mı, gündüz alanlarda karşı karşıya getirilmek istenen gençlik, yurttaş ve kadın ile onların üzerine gönderilmek istenen güvenlik gücü çalışanları, sorumlulukları bittiğinde aynı sofrada, aynı masada evin annesinin hazırladığı yemeğe birlikte kaşık sallamaktadır.
Yani bu Aziz Millet, Demokratik değerleri özümsemiş, benimsemiş bir millettir ve hiçbir despotik dayatmaya boyun eğmeyecektir.
O nedenle sokağa çıkan ve ülkenin üzerine örülmek istenen korku duvarını tekmeleriyle yıkan milyonların haklı taleplerine yönetenlerin de, talimat verenlerin de şiddetle karşılık vermek yerine kulak kabartması huzur ortamının devamı için elzemdir, kaçınılmazdır.
Anayasa’nın 34. Maddesi, “Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” demiyor mu?
Siyaset kararlılık sanatıdır.
Sokaklara dökülen genci, yaşlısı, kadını genç kızı Anayasa’nın fiilen rafa kaldırılmasına tepki göstermektedir.
Biz millet olarak çok iyi biliyoruz, PKK’lı bir piçin gizli tanıklığında Türkiye’nin Genelkurmay Başkanının, komutanlarının yargılandığı süreçleri.
Yine çok iyi biliyoruz, kurulan kumpas sisteminde, bir merkezden hazırlanan sahte belgeleri bavulla Zekeriya Öz’e taşıyan gazeteci bozuntularını, ikinci cumhuriyet simsarlarını.
Yani yaşananlar, Demokrasinin, Cumhuriyetinin bir avuç hergeleye meze yapılmak istenmesinedir tepki.
Demokratik rejimlerde temel kural Anayasal ilkelerdir.
“Bana öyle bir yalan söyle ki, Ekrem İmamoğlu ile birlikte, belediyenin tüm yönetenlerini içeri sokayım” diye görevlendirilen insanların, gizli tanık yapılanmasından bu Aziz Millet çok çekmiştir.
Namuslu adam Yargıya yardımcı olmak için bildiklerini anlatacaksa çıkıp yüreklice anlatır.
Ne demek gizli tanığın ifadesi ile insanların özgürlüklerini ellerinden almak.
Miting yaptığı alanı, temizledikten sonra terk eden insanlardan hiç kimse vurdulu kırdılı hareketler beklemesin.
Güzel ülkemde hiç kimse ‘Arap Baharı’ süreçleri yaşayan ülkelerde yaşananların benzerini yaşatarak rejimi kökten kaldıracağını da sanmasın ve ummasın.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün Türk Milletine emanetidir.
Haksız suçlamalar ve gizli tanık denen yapılanmaların verdikleri ifadelerle cezaevine konulan Ekrem İmamoğlu da, o nedenle kendisini Türk Milleti’ne emanet etmiştir.
Bu millet tarihin hiçbir dönemine emanete ihanet etmemiştir, etmeyecektir.
Yaratılan kaosun, kargaşanın milletimize getirdiği ekonomik faturayı da yarın irdelemeye çalışacağım.